Malatya Eskort Bayan Sudem

Selamlar değerli beyler ben Malatya Eskort Bayan Sudem ; Malatya da evlenip boşanmış , yalnız yaşayan dul bir bayanım.Yalnız bir kadın olarak yaşamanın zorluğu günümüzde tüm gerçekleriyle ortadadır.Eğlenmeyi de seven bir kişiliğe sahip olduğum için kendimi baylara partner olarak adadım.28 yaşında , 1.72 boyunda , 55 kilo , siyah saçlı , beyaz tenli bir escortum.Sporla çok yakından ilgileniyorum bu yüzden sporcu beylerle görüşmek tercihimdir.Çünkü sporcu insan kendini ayakta tutmasını bilir ve bakımına sürekli dikkat eder.Hayatımda oldu bitti hiçbir zaman bir şey yapmadım şu saatten sonrada yapmayı düşünmüyorum.Her anı keyif tadında geçirerek yaşamak istiyorum.Buluşmalarım sizlerin belirlediği bir yerde olmasından yanayım.Cesur bir kadınım , bundan dolayı çekingelerim yok.Ayrıntılı bilgi almak için bana yorum bırakınız en kısa sürede size dönüş yapabilirim

Malatya Escort Bayan Çilem

Merhaba beyler ben Malatya Escort Bayan Çilem ; siz değerli canlar ile böyle güzel bir sitede buluşma fırsatı yakaladığım için kendimi dünyanın en talihli insanı hissediyorum.Daha kimseyle görüşme gibi bir tecrübem olmadı ancak , kaliteli ve nazik beylerin burda olduğunu umarak üyelik gerçekleştiriyorum.Görüşmelerimi kendime ait yerimde gerçekleştirmekten yanayım.Şunu yapmam bunu yapmam demem , ancak kendine göre kuralları olan ve hayatı bu denli yaşamaktan hoşnut olan bir kişiliğim var.Fiziki özelliklerim hakkında bilgi vericek olursam ; 23 yaşında , 1.67 boyunda , 48 kilo , kahverengi saçlı , kumral tenli , zayıf bir escortum.Kişisel bakımıma ve tüm vücut temizliğime fazlasıyla önem veriyorum.Bu insanın kendine olan iç saygısıdır.Kendine saygısı olmayan baylarla da kesinlikle görüşmüyorum.Daha detaylı bilgi almak için bana not bırakabilirsiniz en kısa sürede dönüş yaparım size
konya escort

Malatya Escort Bayan Ulviye

Merhaba beyler ben Malatya Escort Bayan Ulviye ; böyle bir sitede sizlere kendimi tanıtma ve kısaca hayatımı anlatma fırsatı yakaladığım için çok şanslıyım sanırım.Ben 24 yaşında , 1.68 boyunda , 54 kilo , sarışın , buğday tenli , kendi giyimine ve bakımına özen gösteren Malatya Escort Bayanım.Görüşmelerimi kendime ait yerimde ya da siz beylerin belirlediği bir yerde gerçekleştiriyorum.Şımarık beylere hiç tahammülüm yoktur , herşey saygı çerçevesi içerisinde olursa eğer geçecek olan vakit daha güzel bir hal alacaktır.Güven vermeyen insanlarla kesinlikle görüşmem , erkeklerle ilgili katı kurallarım vardır.Bunları aşmak ve beni elde edebilmek herkein kendi elinde.Benim nasıl biri olduğum senin bana nasıl yaklaştığına bağlı felsefesi hayatta vazgeçilmezimdir.Detaylı bilgi almak için sorularınızla ilgili not bırakın ben size dönerim

Yeni dönemin absürt konuları

Zaman zaman, o gün için absürt sayılacak konulara girdiğimi bilirsiniz.
Bugün de öyle yapacağım.
Becerebilirsem uzun da yazmayacağım inşallah.
Genelde yazıları haftada bire veya ikiye indirdiğim için uzun yazıyorum. Nasıl olsa bir seferde okumazlar, bir hafta boyunca okusunlar diye rahat rahat yazıyorum. Bu kere kısa olsun istiyorum.
Biri iki beylik laf edeceğim.
Önce Ekmele(dd/tt)in İnsanoğlu Beye bir soru:
Muhalefetin çatı adayı olmaya, sizi ne/kim ikna etti?
-Zaten zihniyet olarak CHP’li miydiniz? Yoksa hakikaten inandınız mı seçileceğinize?
Birincisi doğru ise yıllarca insanları niçin aldattınız. İkincisi doğru ise nasıl bu kadar saf olabildiniz?
Bu da değilse, İslam, din, iman, Müslümanlık etrafında dönüp duran isminize ve “âlim” olan titrinize, neden böyle bir zaaf karası çaldınız. Kendinizi Süfyan Rejimi’nden yana gösterdiniz!
Belki de ta baştan hep “karşı” taraftınız. Yoksa İslam Konferansı Genel Sekreteri Yapmazlardı sizi değil mi?
* * *
Tayyip Erdoğan Köşk için adaylığını açıkladı. İnşallah akıbeti ‘hayır’ olur!
Göründüğü kadarıyla da seçilecek!
Konuşmasını Fatiha ile bitirdi. Fatiha bir başlangıçtır.
Fatihe, ilginçtir. Ebced’in tüm harflerini barındırmaz. Bazı harfler görmezlikten gelinmiştir. Büyük kitleleri sevk ve idare edenler bazı şeyleri görmezlikten gelebilmeli! Peygambere Allahu Azimuşşan ne buyurmuştu, “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, (her kusurlarını cezalandırsaydın) onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” Liderliğin temel özelliği!
Ve yine o Sebü’l-Mesanidir. İkili bir dünyanın tasviri var orda. Kul ve Rab, iyi ve kötü, mümin ve dallîn. Doğru yol üzerinde ve sapkın. Ve tabii takip edilecek yol ve yöntemi. Yeni bir döneme başlayacakların dikkat etmeleri gereken izler, özler, yokuşlar ve düzler…. Hepsi var. Müdrik olmak ne güzel! Din gününde her şey ortaya döküldüğünde, müstakim bir çizgi takip ettiğini görmek ne hoş!
…….
Evet, o muştulanmış dönemin gelmesi yakındır; başlangıç yapılmalıydı.
İslam ağacı burada kesildi. Kökü bizde! Yeşerecekse yeniden, filizlerini bu topraklarda sürecek…
Eğer hakikaten, o dönemin vakti geldiyse ve kendisi de o dönemin ‘adamlarından’ ise başarmasını Amerika, Rusya dâhil hiçbir kuvvet önleyemez. Allah’ın, desteği beraberinde olsa, cumhurbaşkanlığı döneminde de bahtı yaver gider.
Ancak bana göre elini rahatlatmadan köşke çıkıyor. Çünkü kendisi oraya çıktıktan sonra Ak Parti’yi istediği kadar sevk ve idare edemez edemeyecek! O farklı zannediyor ama öyle. Belki kendi cumhurbaşkanlığı döneminde iken bile Ak Partideki çözülmelere takın olur. Ak Parti menfaat ve merkez parti oldu, zira. Onun zamkı kendisiydi. O olmayınca kim yapıştırıcı olacak ki!
O zaman, çıktığı köşkte, eski cumhurbaşkanlarından farklı olamayacak. Çünkü Anayasa buna müsaade etmez. Dolayısıyla neden yapmak istediklerini rahat yapabilmesi için Anayasa’yı değiştirmedi?
Eski köklerin üzerinde nasıl farklı bir ağaç var edecek! Keyfî, küfrî ve cebrî bir rejimin bakiyyesi olan bir anayasa ile o cennet-asa geleceği nasıl filizlendirip yeşertecek…
* * *
Ben açık söyleyeyim, Türkiye, hem insani yaklaşımda, hem dış politikada, Bediuzzaman’ın getirdiği yeni yaklaşım olan “müsbet hareket” anlayışını temele oturtmazsa, o aydınlık geleceği inşa etmekte zorlanır.
Çünkü geleneksel İslami anlayış ve yaklaşım ile oraya varamayacağımız görülüyor. Mücadele ve cihad denilen şeyin yol ve yöntemi değişti. Biz hala eski usullerle hareket ediyoruz. Bugünün mücadele yaklaşımlarına uymuyor o eski yöntemler! Bu da başımızı derde sokuyor. Ve yazık ki Sayın Erdoğan’ın etrafında birikmiş zekâların büyük bir kısmı, geleneksel anlayıştan gelen insanlar ve eski yöntemlerden kurtulamıyorlar.
Bu açıdan Sayın Erdoğan’ın gelecekle ilgili tasarımları boşlukta kalıyor. Keşke Anayasa değişikliği yaparak çıksaydı oraya. O zaman, yeni başlangıç yaptığı hali, inşa etmekte zahmet çekmezdi.
Bununla birlikte, ümitvarım. Bugün kendisiyle ilgili gördüğüm rüya bu ümidimi pekiştirdi. Esas mesele, kimin kim olduğu noktasında hala bir ‘tebeyyün’ olmaması… Roller karışmış görünüyor. (Mamafih, beklenti içinde olanlar, çoğu kere bekledikleri şeyin geldiğini anlayamazlar! Benim durumum da öyle olabilir mi?) İş, “ehli”nde ise mesele yok. Değilse, Ömer (ra) de olsanız, netice alamazsınız.
Hatırlayın, bir gün Peygamber efendimiz Yahudilere ait bir mahalleden geçerken, Hz. Ömer’e bir çocuğu gösterdi ve dedi ki “Bu çocuk gelip İslam’da tahribat yapacak olan İslam deccalına benziyor” . Hz. Ömer hemen kılıcını çekti, öldürmek için. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
-Dur ya Ömer! Bu çocuk gerçekten oysa onu sen öldüremeyeceksin! Değilse masum bir çocuğun kanına girme! (Veya buna benzer bir ifade…)
Yani demek oluyor ki vazifesi olmayan, bir şey yapamaz. Bu deccal rejimini öldürecek malum kişidir! “Tebeyyün” dediğim mesele bu!
* * *
Bugünlerde, cemaat, hizmet, camia kelimelerini kullanmaktan korkuyorum. Aynı cümlede Fethullah Hoca ismiyle Tayyip Erdoğan ismini birlikte kullanmaktan da çekiniyorum. (korkak diyebilirsiniz; evet ben hakikaten korkarım; fitne çıkarmaktan korkarım) İnsanlar, arenadaki kırmızıyı görmüşe dönüp saldırıya geçiyorlar. Tarafgirliğin tribünleri doldurduğu bir zamanda tarafsız söz, bela çekiyor!
Bir zamanlar “Necaşi’ye Sığınmak” diye bir yazı yazdım, nerede ise dinden çıkaracaklardı beni.
“Bir gün gelecek, milletin selameti için APO’ya ihtiyaç duyulacak” dedim yine öyle.
“Amerika’yı (Hıristiyan ümmetini) Siyonistlerin kullanımından kurtarmadıkça, Müslümanların başı beladan kurtulmaz” dedim yine öyle…
Şimdi de diyeceğim ki “Hoca Efendi’yi, paralelci yapının elinden kurtarıp yeniden bize ait kılmazsak, bize huzur yok”, yine küplere bineceksiniz!
Ama ben yine de diyorum. Diyorum ki bu yeni dönemin hatırası için;
Bir; Necaşileri tanıyıp onlarla birlikte hareket etmenin yolunu bulmak zorundayız. Çünkü İslam-Hıristiyan ittifakının vakti geldi: Zeminini biz hazırlamazsak, başkaları hazırlar nimetini de onlar devşirir. Bu da her ülkedeki dindar ruhanileri tanımakla ve yakınlaşmakla olur. Amerika’da İsrailci politikaları karşı mücadele veren bir yığın gruplar var; onlarla ittifaklar kurulmalı! Onları da Siyonizm’in manevi istilasından kurtarılmalı! Çünkü bu dönemde iş başı yapacak zatın vazifeleri arasında o da var! Demiri eritmeli lazım!
İki; APO’yu oradan çıkarıp bu ülkenin hizmetinde istihdam etmenin vakti geçiyor. Birileri Kürt ve Türk kardeşliğinin kapısı açılmasın diye, ‘anahtar’ı değiştirmeye çalışıyor. APO, devre dışı kaldığında barış süreci de sil baştan olur… Çünkü Anahtar şimdilik o! Kürt, İslam ittihadının inşasında kullanılabilecek en uygun zamktır! Her kavmin içinde varlar çünkü.
Üç; Fethullah Hoca’nın uzaklardaki hicret dönemi bitiyor. Yakında Amerika’dan ayrılır. Bu, biz istediğimiz için değil, onlar artık ondan istifade edemeyecekleri için olur.
Eğer orada “kendi rızası dışında” tutuluyorsa, artık bırakmak zorundalar. Kendi rızasıyla duruyorsa ayrılma vakti geldi. Dikkat edin, konuşmaları da sansürlenmeye başlandı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının geleneksel iftarına gönderdiği konuşmanın “Ankara’ya Hasretini ve özrünü bildiren”, barışa yol arayan cümleleri yayınlanmadı.
Demek ki kuşatılmış! Mademki söylediklerinin tamamı bize aktarılmıyor, ihtimaldir ki söylemedikleri de söylenmiş gibi bize aktarıyor olabilirler!
Hatırlayın, hepimiz, Saddam’ın cehennem topunun varlığına inanmıştık. Ta İstanbul’u, Ankara’yı vurabilecek toplarının gazetelerde çarşaf çarşaf resimleri çizilirdi o zamanlar.
Ben meseleye Türk milletinin geleceği açısından bakıyorum… Ve diyorum ki bu yeni dönemde, kartlar yeniden dağıtılsın ve ona göre bir strateji çizilsin. Yarın millete lazım olacak insanları kötü harcamayalım!
* * *
Zihnimizin şurasında burasında hala eski rejimin telkinleri, öfkeleri dururken, tam ve net bir yeni dünya resmi çizemeyiz. Üzerine silinmez kalemle notlar alınmış bir varaka, yeni dönemin planlarını çizerseniz, iki adım sonra izler karışmaya başlar. Yüreğinde buzağı sevgisi taşıyanların yapacakları ilk icraat kendilerine bir buzağı heykeli yapmak olur!
O yüzden öfkeleri ve ön yargıları bırakarak, insan ve İslam esaslı bir gelecek tasvirine ihtiyacımız var. Bu da bu zamanın imamı ve müceddidi olan Bediuzzaman’ın fikirlerini dikkate alınmadan olmaz! Vakti de geldi. İnşallah ‘kâzip’ bir şafak değildir yaşadıklarımız!
İşte gürdünüz yine uzattım!
Selam ve dua ile

Halkın koşusu önünde durulmaz

Halkın koşusu önünde durulmaz. Kim veya kimler durursa tepetaklak olur, toprağa yapışır.
Dağınık durumdaki halkın ayaklarını kim bir hizaya sokabilir de koşuyu başlatırsa, başarılı bir koşu çıkarmaması için bir neden yoktur.
Şu da var; uzun zaman koşuyu unutmuş veya unutturulmuş, ona, heyecanlanacak bir hedef gösterilmemiş ve de sürekli bastırılmış toplumları bir istikamet üzere koşuya sokmak zorun zoru bir iştir. Bu zor olanı başarmak da liderin işidir. Bu başarıldığı zaman artık yol açılmış ve hedef yaklaşmıştır. İşte gerçek lider böyle zamanlarda ortaya çıkar.

Evet, 12. Cumhurbaşkanı’nı halk seçecek. Bu, Cumhuriyet tarihinde bir ilk olacak. Her ilk, aynı zamanda bir devrimdir de. Belki bu seçim, Başkanlık Sistemi’nin de önünü açacak. Bu durumda halkın desteği ilk sırada yer alacak ve başa geçenler de halka rağmen bir tasarrufta bulunamayacak. Cumhurun dediği olacak ve “Cumhuriyet” asıl kimliğine kavuşacak.

Cumhuriyet tarihimiz adeta darbelerle delik deşik edilmiştir ve halen de bunun rüyalarına yatanlar az değildir. İlla bir vesayet devreye girmeden Cumhurbaşkanı seçilememiştir. 60 Darbesi’nde Ali Fuat Başgil’e yapılanları, mahalle çocukları bile kendi aralarında yapmazlar. Başgil bir siyasetçi olmadığından dayanamadı ve mevziyi terketti. 80 Darbesi’nin ana menüsü, uzun bir süre içerisinde Cumhurbaşkanı seçilemeyişiydi. Özal’ın o makama gelebilmesi de bayağı muhataralı olmuştu ve ilk defa sivil bir cumhurbaşkanı seçilebilmişti. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde meşhur “367” bir kılıç gibi parlamentoda sallandırılmıştı.

Şimdi, işte halk yoluna biniyor ve maratona başlıyor. Bu maratonu başlatan liderin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Önce bir yetenek, Allah vergisi bir kişilik; sonra zamanın ruhu bir araya geldiğinde, kaderin hükmü devreye girer ve zafer mukadder olur. Bu her zaman böyledir; yıkılırken de aynı durum söz konusudur, dirilirken de. Ancak ülkemizin dünya arenasında dirilişi, İslam âleminin uyanışı şu zamanda söz konusu olduğundan artık yıkılış gündemi değil, diriliş gündemi devreye girmiştir.

Geleceği yalnızca Allah bilir; fakat kıştan sonra baharın geleceğini söylemek de bir keramet değildir. Asırlık kıştan sonra milletimiz uyanıyorsa bundan ancak mutluluk duyulur. İngiliz narkozuyla yüz yıl uyutulan İslam âlemi ve ülkemiz, tarihin zincirlerini kıra kıra arenaya çıkıyor ve düşmanlarına korku salıyor. Sadece sömürü düzeniyle dünyayı uyutacaklarını sananların rüyaları artık gerçekle yer değiştiriyor. İnsan şuna üzülüyor; beraber yaşadığımız, aynı havayı teneffüs ettiğimiz bazı insanların hâlâ gerçek bağımsızlığı algılayamaması. Meydan bir gümbürdesin, onlar da bu coşkunun heyecanını duyacaklardır.

10 Ağustos’ta istikamet değişiyor. “Muhtar bile olamaz.” denilen bir İmam Hatipli Cumhurbaşkanı oluyor inşallah. “Dini süpürdük.” diyen uluslararası güçlerin, bunca zaman sonra tekrar bir diriliş muştusuyla sonsuzluk yürüyüşünün bu topraklarda başlaması, onlar ve onların yerli tosuncuklarını müthiş telaşlandırıyor. Hele Tayyip Bey’in adaylık sırasında yaptığı konuşma, birilerini kanser ederken, halkın ruhunu müthiş coşturdu.

Bu konuşma tam bir manifestoydu. Ne balkon konuşmasına benziyordu, ne de bir başka konuşmasına. Tayyip Bey’in topyekûn dünyasını tanımak isteyenler, bu konuşmayı iyi anlamalılar. Samimi, inanmadığını söylemeyen, inandığı ve doğru bulduğunu da çekinmeden haykıran; bir anne kadar munis, bir baba kadar da şefkatli ve otoriter; halkına karşı mecnun suretinde, yabancıya karşı da çelikten bir ruha bürünmüş bir kişilik sergiliyordu. Halkı ona inanıyor ve güveniyor. Onda samimiyet, çalışkanlık ve başarıdan başka bir şey göremiyor. Bunca tezvirata rağmen ona inananlarda bir pörsüme, bir gevşemenin görülmemesi, bütün bu dediklerimizi doğrulamaktadır.

Sayın Başbakan, konuşmasında, bir kızcağızın ona uzattığı bir çift bilezikten söz etmişti. Hayatta her şeyi beş duyu organlarıyla çözmeye çalışanların bunu anlamaları mümkün değildir. Onlar, bunun altında başka bir şey, bir menfaat ararlar. Ancak bu bir ilk değildir ki. Bu davanın kökünden beri bu tür sonsuzluk algısı yüklü davranışlara birçok kez rastlanmıştır. Esasen halkı yöneten sonsuzluk algılı yöneticileri ayakta tutan, onların kaymasını önleyen bir davranış biçimidir bu; fakat aleni olmadığı için pek fazla kimse bunun farkında olmamıştır.

Halk koşmaya başlamıştır ve koşacak gücü de kendinde bulmuştur. Bundan sonrasını, bu koşuyu ne pahasına olursa olsun durdurmaya çalışmış olan emperyal güçler ve onların yerli tosuncukları düşünsün!

Bu piyasa Sezer’e sevinir

Türkiye’de piyasalar Ahmet Necdet Sezer’e sevinir, Erdoğan’a değil. Neden mi?
Adaylar belli oldu pazarlıklar başladı
Türkiye’nin gündemi bugünlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi! “Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak?” sorusu muhtemelen ilk tur seçimlerin yapılacağı 10 Ağustos’ta cevap bulacak. Şimdiye kadar Meclis’te grubu bulunan dört parti 3 aday gösterdi.
MHP ve CHP Çatı Adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıkladı. BDP’nin adayı Kürt siyasetinin son dönemde yıldızı parlayan isimlerinden Selahattin Demirtaş oldu. AK Parti de uzun süredir aday olması beklenen Erdoğan’ın, adaylığı da resmen açıklandı.
Adaylık başvurusunun son ereceği tarih 9 Temmuz’a kadar yeni biri çıkmaz ise 3 aday 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı için yarışacak. Bu seçim önceki seçimlerden farklı olacak. Çünkü ilk defa Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek.
Erdoğan’ın hedefi ilk turda seçilmek! Muhalefet ise seçimlerin ikinci tura kalması için çalışacak. Demirtaş ile Kürt vatandaşlarının oylarının büyük bölümünü almayı hedefleyerek başka partilere gitmesinin önüne geçmeye çalışacak. BDP hatırı sayılır bir oy alırsa 24 Ağustos’ta yapılacak ikinci tur pazarlık gücünü artıracak.
Bizler de vatandaşlar olarak seçimlere kadar yeni senaryoları okuyup, dinleyip, izleyeceğiz. Seçimleri ve seçim sürecini sadece siyasetle ilgili olanlar değil piyasalar da takip edecek.
Piyasalar Erdoğan’ın adaylığını çoktan fiyatlamıştı
Türkiye siyasetinde yaşanacak büyük değişimlerin ekonomiye yansıması sık sık piyasalar tarafından analiz edilir ve fiyatlanır. Cumhurbaşkanlığı adaylarının açıklanmasında da aynısı gerçekleşti.
Başbakan Erdoğan’ın adaylığının açıklanmasına piyasaların ne tepki vereceği merak ediliyordu. Her ne kadar adaylığına kesin gözüyle bakılsa da Erdoğan’ın “sürpriz yapabiliriz” sözünü dikkate alan analistler ve yorumcular ihtiyatı elden bırakmadılar. Beklenen tarih geldi ve Erdoğan’ın adaylığı açıklandı.
Aslında piyasalar adaylık sürecini çoktan fiyatlamış, senaryoyu Erdoğan’a üzerine kurgulamışlardı. Henüz her şey bitmedi. Piyasalar Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili ikinci bir fiyatlama daha yapacak üstelik bu fiyatlama birinciden çok daha fazla etkili olacak.
Bu da Erdoğan’ın Başbakanlıktan istifası sonrası gerçekleşecek.

Oradan bakınca

Kaç yıl oldu bilinmez, ama gazetelere ‘keçi çalan müftü’ şeklinde manşet olan kişinin aslında keçisi çalınan bir müftü olduğu gerçeğini insanımızın tamamına hala anlatamadık.
Memleketimizde yaşamakta olan bir kesim insan; olayı, ‘müftünün birisi keçi çalmıştı’ şeklinde hatırlama inadını sürdürüyor; bulundukları yerden olayı hep öyle görmek ve dahası öyle de göstermek istiyorlar.
Sıvas Madımak Olayı da o hesap. 2 Temmuz 1993’te bu ilimizde yaşanan acı olaylarla ilgili olarak, o günden beri ‘bir kısım insanın başka bir kısım insanı, kastı mahsusla yakarak öldürdüğü’ gibisinden bir kaziye-i muhkeme oluşturulmaya çalışılıyor.
Halen cevabını bulunmayı bekleyen yüzlerce soru varken, bunların cevap bulmasını değil, toplumun bir kesiminin zihinlerde mahkum edilmesini sağlamaya çalışanlar, bu sene de bizleri şaşırtmadılar ve olayların yıldönümünde aynı şeyleri tekrarladılar…
Güneri Cıvaoğlu da dünkü Milliyet’teki ‘Madımak’ta kara delikler…’ başlıklı yazısında konuyu ele almış. Ama ne ele alış…
Basitçe söylemek gerekirse, özellikle de o imza altında yayımlandığı zaman, okuyana ‘Güneri Cıvaoğlu artık inkıtaları mı oynuyor?’ dedirten bir yazı bu. Yazının ilk kısmı
yeni, ikinci kısmı ise 6 yıl önceki bir yazısından alıntı. Ama ne yenisinde ne de eskisinde, olayın Sıvas’ta geçtiği dışında gerçekle alakalı tek bir kelime bile yok.
“Madımak’ta 37 insanımızın diri diri yakılışının yıl dönümüydü dün” klişe cümlesi ile başlayan yazıda, olayın faillerinin halen Almanya’da oldukları, bunlara Milli Görüş’ün sahip çıktığı, bazılarının zengin olduğu, Alman polisinin istihbarat edinme niyetiyle bu duruma göz yumduğu gibisinden iddialara yer verilmiş.
Oysa Güneri Cıvaoğlu gibi bir isim, olayın üzerinden 21 yıl geçtikten sonra olsun Sıvas’ta hakikaten neler olup bittiği üzerine, gerçeği aramaya matuf bir şeyler yazabilirdi.
1993’e kadar Banaz’da yapılan kutlamaların neden o yıl Sıvas’a alındığı sorusundan başlayıp, olaylar sırasında Ankara’daki yetkililer ile sürekli telefon temasında bulunan dönemin valisinin olaylara mani olabilmek için neden parmağını bile kımıldatmadığını soruşturabilirdi.
Yine nerdeyse bütün Sıvaslıların üzerinde ittifak ettikleri; şu dışarıdan gelen ve ortalığı karıştırdıktan sonra kaybolanların kimliği konusunda da anlamlı sorular sorabilirdi, Cıvaoğlu.
Almanya’ya kaçtıkları, kiminin çaycılık yapıp kiminin zengin olduğunu söylediği ve ‘katil’ ilan ettiği insanların bazılarının olay sırasında Sıvas’da bile olmadıkları halde nasıl suçlu ilan edildiklerini yazsaydı, epey müşterisi olurdu şüphesiz.
Olay günü İstanbul’dan Sivas’a direksiyon sallamakta olan bir uzun yol şoförünün nasıl otel yakmaktan hapse mahkum olduğu gerçeğini okuyucularına aktarsaydı, büyük sükse yapardı…
Yakın çevresinde araştırsa, o günlerde oluşturulan ihbar listelerini kimin ve neye dayanarak hazırlattığını da öğrenebilir ve Madımak olayının arka planına doğru biraz nüfuz edebilirdi Cıvaoğlu.
Ama bunları yapmak yerine, sırf oluşturulmak istenen yalanlar şatosuna destek vermek için olsa gerek, Madımak’la ilgili aslı astarı olmayan birçok şeyi alt alta sıralayıp yazı yazmış… Birilerini daha fazla tahrik edebilme niyetiyle olsa gerek, bildik yalanlara Almanya kaynaklı yeni yalanlar eklemeyi de ihmal etmemiş.
Üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra bile, Sıvas’ta olup bitenler üzerinde azıcık kafa yormak ve bundan üç gün sonra Erzincan Başbağlar’da yaşanan vahşeti de hatırlayıp, büyük resmi görmeye çalışmak, çok mu zor?..
Yoksa, Cıvaoğlu ve benzerlerinin bulunduğu yerden bakınca hep öyle mi görmek gerekiyor?..
İyi de, neden peki?..

yayın yasağına dava

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), günlük gazetesi Bizim Gazete adına, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin IŞİD tarafından baskına uğrayan Musul Konsolosluğu ve çalışanları hakkındaki haberlerle ilgili aldığı yayın yasağına itiraz etti.
Davanın dilekçesinde kararın bu haliyle basın özgürlüğüne müdahale ve sansür niteliği taşıdığına dikkat çekildi.
Yayın yasağının demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak yapılmış bir sınırlandırma olmadığı vurgulanan dava dilekçesinde şu görüşler yer aldı:

TÜRKİYE’DE UYGULANAN SON DÖNEM YAYIN YASAKLARI

Türkiye’de son dönemde; Hatay Reyhanlı’daki patlamayla ilgili haberlere, Suriye tapelerine, Adana ve Hatay’da MİT’e ait olduğu iddia edilen TIR’ların durdurulmasına ilişkin haberlere, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına yönelik haberlere getirilen yayın yasakları, twitterin yasaklanması, yotube’un kapatılması gibi uygulamalar ülkemizde kural
haline gelmiş ve ilk başvurulan yollardan biri olmuştur. Yayın yasakları ülkemizin hiçbir sorununu çözmemiştir ve çözemeyecektir.

KAMUOYUNA YANSIYAN OLAYLAR DÜNYADA ALENİYET KAZANMIŞTIR

Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğundan IŞİD terör örgütü tarafından kaçırılan Türk vatandaşları hakkında tüm dünyada haberler yapılmaktadır. Bunun dışında bölgede katliam yapan IŞİD terör örgütünün sosyal medyayı ustalıkla kullandığı ise bir gerçektir. Bu yasakla birlikte kamuoyu sadece terör örgütünden gelen manipüle edilmiş haberlere ve vahşet görüntülerine mahkum edilmiş olacaktır. Kısaca bu dönemde verilen yayın yasaklarının sonucu demokratik bir toplumdan uzaklaşma olmuştur.

MUSUL’DAKİ İNSANLIK DIŞI UYGULAMALARIN TOPLUMA DUYURULMASI HABERDİR

Türk vatandaşlarının IŞİD terör örgütü tarafından kaçırılması ve bu olayların yansımaları haber niteliğindedir. Gazetecilik mesleği ile uğraşan herkes istisnasız bu olayları mesleğin doğası gereği haberleştirecektir. Gazetecilere tanınan bu özgürlük şüphesiz ki toplumun haber alma hakkını garanti altına almak içindir.

KAMU DENETİMİ TOPLUMSAL BARIŞIN SAĞLANMASI İÇİNDİR

Basının toplumsal barışı sağlamada denetim görevi görmesi ve dördüncü kuvvet olarak adlandırılması elbette boşuna değildir. Bu dönemde olan tüm olaylar savaş haberleri bölgedeki gelişmelerin aktarılmasında kamu yararı vardır. Bu haberlerin yapılması kamu adına denetlemedir. Çoğulcu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece genel kabul gören ve zararsız ya da önemsiz addedilen düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta endişe verici düşünceler için de geçerli olmalıdır.

YASAKLAMA KARARI ÖLÇÜLÜ DEĞİLDİR

Somut olayda kullanılan yasaklama kararı ölçülü olmaktan çıkmıştır. Müdahalede güdülen amaç kısaca milli güvenliğin ve toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Oysaki somut olayda Türk vatandaşları kaçırılmıştır. Kaçırılan Türk vatandaşları ile toprak bütünlüğünün ve kamu güvenliğinin direkt bir ilgisi kurulamamıştır. Bu olayları dünya üzerinde yaşayanlar öğrenmiştir. Dünyaki birçok ajans bu konuda bölgeden haber vermeye de devam etmektedir. Basın; Musul’da İŞİD terör örgütünün yaptığı her eylemi, yaptığı her saldırıyı, tüm bu içeriği değerlendirmek, eleştirmek, ülkenin savaş karşısındaki tutumu hakkında kamuoyunu bilgilendirmek ve bu konuda yayın yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir. Ülke vatandaşları da bu haberleri bilmek/öğrenmek hakkına sahiptirler. Savcılığın yapacağı soruşturmanın gizliliğine halel getirecek herhangi bir müdahale söz konusu olamaz.

GERÇEK TEHLİKE SPEKÜLASYONA DAYANAN BİLGİLERDİR

Kamuoyuna yansıyan olay ne kadar vahim olursa olsun halkın haber alma hakkı zedelenmemelidir. Aksi halde basın, kamuoyunun gözü kulağı olma şeklindeki hayati rolünü oynayamaz. Gerçekleri öğrenmek, bilmek herkesin hakkıdır. Bu hak zedelendiğinde gerek yargı hakkında gerek olay hakkında gerçek olmayan, spekülasyona dayanan bilgiler ortalıkta dolaşmaya büyümeye başlayacaktır ki asıl tehlike de bu olacaktır. Dolayısıyla asıl olan yasak değil, halkın haber alma hakkının sağlanmasıdır. Karar bu nedenlerle hukuka ve yasaya aykırıdır. Kaldırılması gerekir.
İSTANBUL, (DHA)

Yüksek ulaşım maliyeti

TÜRKİYE’DE işsizliğin çift haneli rakamlara dayanmış olmasına rağmen, insan kaynakları profesyonelleri ve işverenler, işyerinin uzak olduğu ya da önerilen pozisyonu beğenmediği için iş arayanlarının yüzde 40’ının mülakatlara gitmediğine dikkat çekiyor.
Eleman.net internet sitesi iş arayanlar arasında “Mülakata gitmeme nedenleri” konulu anket bir anket düzenledi. Anket sonuçlarına göre, yüzde 39 ile adayların en büyük bölümünün, mülakata gitmeme nedeni olarnak “firmanın evine uzak olmasını” gösterdi. Mülakata gitmeyenlerin yüzde 30’u da pozisyonu beğenmediği için iş görüşmeye gitmediğini belirtti.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Tüketici Fiyatları Endeksi’ni (TÜFE) oluşturan ana harcama grupları içinde ulaşımın payı yüzde 15.54 ile gıdadan sonra geliyor. Eleman.net’in anketinde yer alan işyeri uzaklı nedeniyle mülakata gitmeyen adayları, TÜİK rakamlarına göre, hane halkının ana harca kalemlerinde biri olan ulaşım ücretlerinin yüksekliği caydırıyor.

ULAŞIM ZAMLARI

Servis hizmeti olmayan işyerlerine kendi olanaklarıyla gitmek zorunda kalanlar ağırlıklı olarak toplu taşıma araçlarını kullanıyor. Ancak, özellikle büyük kentlerde toplu ulaşım ücretleri de bu durumda caydırıcı oluyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi yakın zamanda, İETT otobüsleri, Tünel, Nostaljik Tramvay, özel halk otobüsleri, Otobüs AŞ ve raylı sistemler, İDO Sirkeci-Harem Araba Vapuru, Şehir Hatları vapurları, özel deniz motorları ve Marmaray ulaşım ücretlerini yüzde 10.3 artırdı.

Ayrıca aynı tarihlerde, Ankara Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi, EGO otobüsleri, Metro ve Ankaray ücretlerine yüzde 15’i aşan zam yaptı.

“MÜLAKATINA GİTMEMESİ BİR REFERANS ÖLÇÜSÜ”

Eleman.net Genel Müdürü Özlem Demirci Duyarlar, insan kaynakları yöneticileri ve işverenlerin en çok rahatsızlık duydukları konunun, adayların mülakat davetlerini kabul edip akabinde her hangi bir mazeret belirtmeksiniz iş görüşmelerine katılmamaları olduğunu belirtiyor.

Bu oranın yaklaşık yüzde 40’a vardığını söyleyen Duyarlar, “İş arayan kişi o şirketin mülakatına gitmediği takdirde, daha sonra şirketin başka bir pozisyonuna başvurduğunda mülakata çağrılma olasılığı oldukça azalıyor. Kişinin daha önceki pozisyonun mülakatına gitmemesi bir referans ölçüsü olarak algılanıyor” dedi.

İş arayanların pozisyon seviyesi arttıkça, ulaşım masraflarının da şirketler tarafından karşılanması nedeniyle, mülakat randevusuna da sadak artıyor. Duyarlar, “Genel Müdür seviyesinde iş arayanlar, mülakatlara sadık kalıyorlar. Bu tarz gerekçeler pozisyon seviyesi yükseldikçe ortadan kalkıyor. Çünkü pozisyon yükseldikçe alternatif de azalıyor” dedi.
İSTANBUL, (DHA)

2 güreşçimiz finale yükseldi

Türkiye Genç Erkek Güreş Milli Takımımız, 38 ülkenin katıldığı Avrupa Şampiyonası’nın son gün sabah seansı karşılaşmalarında gücünü gösterdi.
Şampiyonanın ilk gününü 3 bronz madalya ile kapatan Milli güreşçilerimizden Barış Kaya ve Yunus Emre Dede Altın madalya, Fatih Erdin ve Haydar Yavuz ise bronz madalya için akşam seansında mindere çıkacaklar.

Polonya’nın Katowiçe şehrinde dün başlayan Gençler Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası ikinci gün sabah seansında, 55 kg da Barış Kaya, 66 kg da Haydar Yavuz, 84 Kg da Fatih Erdin ve 120 kg da Yunus Emre Dede mindere çıktı.

ALTIN MADALYA UMUDU FATİH ERDİN ŞOK YARATTI

Hala Spodek Spor Salonu’nda serbest stil müsabakalarının son gününde ilk olarak mindere 84 Kg da Fatih Erdin geldi. Macar, Gyurist Gergely karşısında 1 dakika dolmadan denediği tekniklerle 10-0 teknik üstünlükle kazanarak 2. Tura çıktı. Bu turda Gücü Giorgi Chkhartishvili ile karşılaştı. Maçın favorisi olan Erdin, ilk devreyi 2-0 önde kapattı. Maçın son bölümlerinde Giorgi, 3-2 öne geçti. Fatih rakibini çırparak 4-3 öne geçti. Son 7 saniyeye girildiğinde Gürcü sporcu maç buyunca en iyi yaptığı iş,solto tekniğini uyguladı ve 5-4 öne geçerek karşılaşmayı kazandı. Giorgi’nin finale çıkmasıyla repesaj hakkı kazanan Fatih Erdin, Rus Aslan Bibulatov kaşsısına çıktı. Erdin bu maçı 7-3 kazanarak ikinci repesaj maçına çıkma hakkı elde etti. Erdin, 3.’lik 5.’lik maçına çıkabilmek için İtalyan Raffi William ile karşılaştı. Bu maçı 10-0 teknik üstünlükle kazanan milli güreşçimiz, akşam seansında bronz madalya için mindere çıkma hakkı elde etti.

HAYDAR YAVUZ YARI FİNALDE YENİLDİ

Şampiyonada Milli takımımız adına ikinci olarak mindere 66 kg da Haydar Yavuz çıktı. Yavuz, Litvanya’lı Rokas Valantitas karşısında 3 defa iki puanlık oyunla 6-0 öne geçti. 40.’cı saniye dolarken rakibini tuş pozisyonunda yakaladı ve karşılaşmayı 14-0 teknik üstünlükle kazanarak 2. Tura çıktı. Yavuz bu turda, Moldova’lı Toma Vascan karşısında 8-0 öndeyken tuş yaparak çeyrek finale yükseldi. Yarı finale çıkmak için Haydar Yavuz, Ermeni Aren Alekyan ile karşılaştı. Karşılaşmayı 12-2 teknik üstünlükle kazanan Yavuz, yarı finale yükseldi. Yavuz, yarı finalde Azeri Murad Süleymanov ile karşılaştı. Bu karşılaşmayı 7-6 kaybeden Yavuz, akşam seansında bronz madalya için mindere çıkacak diğer sporcumuz oldu.

HAKEMLERİ DE YENEN BARIŞ KAYA FİNALDE

55 kg da Barış Kaya, çeyrek final karşılaşması ile başladı şampiyonaya. Moldova’lı İgor Chichioi karşısında maç sonuna kadar üstün güreşen Kaya, maçı (10-1) kazanarak yarı finale yükseldi. Yarı finalde ev sahibi Polonya’lı Tomasz Ogonowski karşısında iki defa sayı olarak geri düşmesine rağmen devreyi 6-4 önde kapattı. İkinci devre ise Hakemlerin özellikle tamamlanmayan oyunda Polonyalı sporcuya iki puan vermesi Kaya’yı hırslandırdı. Son 45 saniye kala skoru 12-6’ya getiren Milli sporcumuz, son saniyede rakibini tuş yapmasına rağmen hakemlerin vermemesine tepki gösterdi. Kaya bu sonuçla akşam seansında Altın madalya için Rus, Tamir Garmaev ile finalde karşılaşacak.

YUNUS EMRE DEDE RAKİPLERİNE PUAN VERMEDEN FİNALE YÜKSELDİ

Milli takımımız adına son olarak 120 kg da Yunus Emre Dede mindere çıktı. Çeyrek final karşılaşmasında Yunan, Christos Mavridis ile karşılaştı. Yunanlı rakibi karşısında ilk devreyi 4-0 önde kapatan Dede, maçı 10-0 teknik üstünlükle kazanarak yarı finale yükseldi. Yarı finalde Macar Mihaly Nagy ile karşılaştı. Bu maçı da 10-0 teknik üstünlükle kazanan Dede finale yükseldi. Akşam seansında Yunus, Gürcü Geno Petriashvili ile altın madalya mücadelesi verecek.

ERCAN ATA – KATOWİÇE / DHA